Çevremiz halk bilim kaynakları yönünden zengin bölgeler arasında yer alır. Ağın Folklörü Kemaliye (Eğin) ve Arapgir yöresi folklörü ile bazı ortak özellikler göstermektedir. Ancak Ağın İdari yapı olarak Elazığ'a bağlandıktan sonra kısmen de olsa Elazığ (Harput) folklörünün etkisi altında kalmıştır. Mahalli folklörün oluşumunda yöresel bazı etkinlikler rol oynamıştır. Çevremizdeki köylerin biribirine yakın olması, düğünlerde çalgıcıların her yöreye gidip düğün yapmaları; kız alıp, kız verme gibi adetler Ağın ve çevresinin folklorik yapısında ortak özellikler oluşturmuştur.
Ağın ağzı ile Kemaliye ve Arapgir ağızları arasında yakın benzerlikler vardır. Türk boylarının dil yapısı incelendiği zaman Ağın ve Eğin yöresine belli bir Türk boyunun yerleştiğini kuvvetlendirir. 1071 Malazgirt muharebesinden sonra Anadoluya gelen bir çok Türkmen boyları belli bölgelere gruplar halinde yerleşmişlerdir. Bu noktadan hareket ederek Ağın ve Eğin civarlarında aynı boya ait insanların gelip yerleştikleri ihtimalini kuvvetlendirmektedir.
Ayrıca Ağındaki yer ve mevki adları incelendiği zaman Kırgızca ve Uygurca bir çok kelimelere rastlamak mümkün olacaktır. Göçler esnasında belki bu bölgelere azda olsa değişik Türk boylarından yerleşenler olmuştur. Bu sebeple diğer Türk boylarınında özelliklerini taşıyabilir. Nitekim konuşma dilindeki lehçede Azeri özelliği arzeder. Bu çevrede rim eki birçok fiilin sonuna getirilerek söylenir. Mesala gelirim, oturirim, gedirim, oynirim gibi. Ağın ve çevresinde konuşulan kelimelerin hemen hemen çoğu hiç bozulmamış özbe öz Türkçe kelimelerdir. Oğuz ve Kıpçaklarda Y harfi yutularak okunur. Bu duruma Ağın ve çevresinde de rastlıyoruz. Yiğit yerine iğit, yürek yerine ürek gibi. Günümüzden 40-50 yıl öncesine kadar Ağın ve çevresindeki köylerde, varlıklı, hali vakti yerinde olan ailelerin evlerinde müsait büyük bir oda ayrılıp bu oda uzun kış gecelerinde mahalledeki ve köydeki erkeklerin bir araya gelmesi için açılırdı. Buna "oda açmak" ya da "oda yakmak" denirdi. Bu odalara oturmaya gelenler, beyaz toprak sıvalı duvarları, tavanı döşemelerle (ağaç) veya tahtayla kaplı, tabanına döşenmiş kalın minderler ve duvarların üç tarafına birden dizilmiş yastıklara yaslanarak, sohbet eder, günlük işlerini konuşurlardı.
MÜZİK
Elazığ, Eğin, Arapkir ve Ağın Yöresinin ortak sazları olan davul ve klarnetin çalış tekniği (stil-ağız) olarak farklılıklar vardır. Ağın ve Arapkir’de süsleme zenginliği hem davulda, hem de klarnette görülür. Türküler, belli bir yörenin gelenek ve göreneklerini, yaşayışlarını ve dil özelliğini yansıtan ve o yöre de yaygın bir bicimde söylenen halk ezgileridir.Türküler başlangıçta bir kişi tarafından yakılmış olsa bile halk arasında söylene söylene zamanla türkü yakanın adı unutulmuş ve dilden dile dolaşıp, değişik şekiller alarak anonimleşmişlerdir. Ağın idari yapı olarak 1954 yılına kadar Eğin’e bağlı kalmış bir bucak merkezi idi. Bu bağlılık idari ve ekonomik yapıda olduğu gibi Folklor ve kültürel alanda da olmuştur. Ağın ve yöresi, türkülerinde de Eğin’den etkilenmiştir.Eğin türkülerinin ana teması olan gurbet, hasretlik ve sıla özlemi Ağın ve çevresinide etkilemiştir. Bundan 75-80 yıl önce Ağın’lı bir ananın vatan savunması için cepheye gönderdiği oğlu geri dönmeyince acılarını yanık bir ezgiyle mısralara dökmüştür.
Size sorarım gartallar, guşlar, Bir yiğit yolladım nerede gışlar
Yöremizde Söylenen Türküler
Leylani (Varyant)(Ağın)
Tombulum (Ağın)
Ninayi Ninayi
Nirnana
|
Hayriye (Eğin)
Bahçeye İndimde (Eğin)
Oynama Yorulursun (Eğin)
Meşenin Tepesinden (Eğin)
|
Sabahın Seher Vakti (Eğin)
Atlar Eğerlendi (Arapgir )
Büyük Cevizin Dibi (Arapgir)
|
Tombulum (Ağın)
Bahçe bara mı gider
Ayva nara mı gider
Bahçeci gadan alam
Bu yol yaramı gider
Haydi benim tombulum
Semtine düştü yolum
Bir daracık Sokakta
Yara kavuştu kolum
|
Su koydum su tasına
Gül diktim ortasına
Beni yardan ayıran
Çıkmasın haftasına
Haydi benim tombulum
Semtine düştü yolum
Bir daracık Sokakta
Yara kavuştu kolum
|
Arpa Ektim hozana
Gottik boylar uzana
Ben yarımı yolladım
Beşibirlik kazana
Haydi benim tombulum
Semtine düştü yolum
Bir daracık Sokakta
Yara kavuştu kolum
|
Uzun havalar, Hoyratlar, Mayalar
Uzun havaların değişik bir türü olan mayalar ve hoyratlar, birer dörtlük mısralardan oluşur. Yöremizde genellikle düğünlerde halay çekilirken okunan mayalar, oyuncuların içinden sesi güzel olanlar tarafından söylenir. Çalgı yöremize ait çalmış olduğu bir kırık hava ile (Maya havası) halaydakiler basit figürlerle oynarlar. Çalgı sustuğu zaman oyuncular da durur. Okuyucu eli kulağa atarak yavri yavri, hele zalim, hele gurban sözleriyle başlar ve bir dörtlük mayayı söyledikten sonra, halaydaki oyuncular breeey breeey nidalarıyla oyunu devam ettirirler. Ağın ve civarında bu mayaları en iyi okuyanlar arasında Süderekli Münür ‘ün ismi anılmaktadır. Günümüzde ise bu mayaları okuyanların başında Sonay Yay’ın ismi geçmektedir.
Mayalar
Çık ayvana bak yıldızın merdine
Yeni düştüm bir yosmanın derdine
Düşmanların baykuş konsun yurduna
Gidem gelem ben gülümü derem yar.
İki bülbül figan eder bir güle
Layıkmıdır ben ağlayam el güle
Yare değen düşmanın eli büküle
Gidem gelem ben gülümü derem
Bir gül için bülbül giymiş kareler
Bu dert beni iflah etmez yaralar
Göz göz oldu sinemdeki yaralar
Neşter olup açanım yok saranım yok
Gider oldum tedarikim görüldü
Gitme diye yar koynuma sarıldı.
Bizim kısmet gurbet ele yazıldı
Gidem, gelem ben gülümü koklayam.
|
Mayalar
Yara benden yara benden
Yalvarın yara benden
Sinemde dağ-ı hicran
Sinemde dağ-ı hicran
Sağalmaz yara benden
Kara gözler, kara gözler
Karadır kara gözler
Gemim deryada kaldı
Yelkenim kara gözler
Güne düştüm, güne düştüm
Gölgeden güne düştüm.
Felek evin yıkıla.
Dediğin güne düştüm
|
Huma Kuşu
Huma kuşu yükseklerden seslenir
Yar goyunda bir çift suna beslenir
Sen ağlama kirpiklerin ıslanır
Ben ağlım ki belki gönül uslanır.
Sen gül ol ki ben bahçende bağ olim
Layık mıdır yanıp yanıp kül olim
Sen efendim ben önünde kul olim
Go desinler buda bunun guludur.
|
EVLENME
Kız isteme, söz kesme
Ağın’da evlilikler genellikle görücü usülü ile yapılır. İstenilecek kız komşularından kız ve ailesi hakkında tatmin edici bilgiler toplandıktan sonra, oğlanın yakınlarından birkaç kadın kızı görmeye giderler. Kız evine gelince kız gelenlerin elini öper, onlara kahve ikramında bulunur. Bu arada görücü kadınlar kızı yakından görme fırsatı bulurlar, kızı beğendikten sonra, görücü kadınlardan biri Allah’ın emri, Peygamberin kavli ile kızınızı, oğlumuza istiyoruz der. Kız tarafı niyetli ise Allah nasip etmişse ne diyelim diye cevap verirler. Bu arada kız evine On-on beş gün düşünme fırsatı verilir.
Kız tarafı, oğlan ve ailesi hakkında , oğlan tarafının komşularından bilgi ve görüş aldıktan sonra netice olumlu ise, oğlan evinden kız evine tekrar gidilir. Kız verildikten sonra söz kesilir. Kıza dilbağı (söz) olarak bir yüzük takılır ve hayırlı bir sonuca bağlandıktan sonra kız evi tarafından hazırlanan şerbet içilir. Kız ve oğlan taraflarının birlikte kararlaştırdıkları bir tarihte dini nikah kıyılır ve ardından kız evinde yapılan sade bir törenle nişan yapılıp yüzük takılır. Resmi nikah ta kıyıldıktan sonra, düğün tarihi tesbit edilip kız ve oğlan evinde düğün hazırlıklarına başlanır.
Düğün
Düğün telaşı ve hazırlıkları günler, hatta haftalar öncesinden başlar, düğün için kesilecek hayvanlar hazırlanır. Yemeklerin yapılmasında ve düğüne gelen misafirlerin ağırlanmasında düğün evine komşuların büyük desteği olur.
Düğünler Salı veya Cuma günleri tutulur, iki gün ve iki gece devam eder. Mevsim olarak düğünlerin yapılması ise yaz aylarında olur ve özellikle harman sonuna bırakılır. Ancak günümüzdeki düğünler ekonomik sebepler yüzünden bir gün ve bir gece yapılmaktadır. Biz bu ara geçmişe dönelim. Günerkan Aydoğmuş’un; “Ak topraklar Üzerinde Bir İlçe Ağın” adlı kitabının 1900 yıllarında Ağın’da düğün başlığı altında derlemiş olduğu bilgileri sunalım. 1900 lü yıllarda Ağın’da düğün çalgısız olurmuş, gelin dualar ve aminlerle güveyi (damat) evine getirilirmiş, 1915-1920 li yıllardan sonra Ağın’a ilk çalgı Elazığ’ın Üngüzek köyünden getirilmiş, o yıllardaki düğünleri hatırlayanlar defçi Aziz diye birinden bahsederler.
Bu kişi düğünlerde şaklabanlık yaparak halkı güldürürmüş. Yaşlılardan derlenen bilgilere göre, Müdürris Hüseyin Efendi Mahallesi arazisi içinde bulunan Çarıkkol mevkisinde küçük bir köy varmış, Bu gün halen binaların göl kenarındaki duvarları görünmektedir. Bu köyden Ağın’a gelin getirildiği zaman düğüncüler üç dutlar mevkisini dolanarak, burada durak yapıp eğlendikten, çalıp oynadıktan sonra Ağın’a yollanırlarmış.
Tekrar günümüze dönelim. Düğün tutulacağı ilk gün ikindi sularında çalgıcılar yöreye özgü havalar çalarak çevreyi dolaşırlar, halkı düğüne davet ederler. Yöremizde buna “Köy Çağırma” denir.
Köylerimizde ise düğünün tutulmasından bitimine kadar olan süre içerisinde halkımızın;vatana, bayrağa sevgi ve bağlılığın bir ifadesi olarak Şanlı Bayrağımız düğün evinin yüksek bir yerinde nazlı nazlı dalgalandırılır. Gelin almaya gidilip dönüldüğü zamanda Bayrak bir genç tarafından düğüncülerin ön tarafında taşınır. Birinci akşam düğün için düzenlenip, ışıklandırılan alanda gençler ve düğüne gelen misafirler halay çekip oynarlar. Ertesi günde öğlene kadar, çalınıp oynandıktan sonra, atlar hazırlanır, düğüncülerle birlikte kız evine çeyiz almaya gidilir. Yöremizde buna Sesgane alma denir. Gelinin eşyaları ata yüklenip getirilmeden önce gelinin evi önünde bir süre halay çekilerek oynanır, sonra sesgane ile birlikte güveyinin evine dönülür. İkinci akşam düğün daha da kalabalık olur. Çalgılar çalınıp halaylar çekildekten sonra güveyinin (damat) oynaması beklenir. Yaşı 40’ın üzerinde olanlar iyi hatırlar eskiden düğünlerin ikinci gecesinde güveyi oynamadan önce Müderris Hüseyin Efendi Mahallesinden Uzun Süleyman ve ekibi tarafından yöremizde zeybek diye adlandırılan seyirlik oyunları oynanırdı.
Vücudunun belden yukarısı çıplak, vücudu ve yüzü tencere karasıyla tanınmayacak derecede boyanmış bir zeybek oyuncusu, bacaklarının arasına almış olduğu uzun bir sırık ve elinde yanan meşalesiyle ve düğün alanına hızla yaklaşır, harman şeklinde bir daire çizerek düğün ahalisini dağıtır ve Zeybeğin oynanmasına zemin hazırlardı. Daha sonra Uzun Süleyman ve diğer oyuncular almış oldukları rollere ve temsil ettikleri kişilıklere göre orta yere gelir ve oyunlarını sergilerlerdi. Bu oyunlar düğün ahalisi tarafından büyük bir coşku ve heyacanla izlenirdi.
Ağın düğünlerinde; Dede ve kızları, Kız İsteme, Kervancı, Çingene, Berber ve Çiftebebekler adlı seyirlik oyunlar temsil edilirdi. Zeybeğin oynamasından sonra güveyi ve arkadaşları her iki ellerinde tabaklar da yanan mumlarla çayda çırayı oynayarak düğün alanına gelirler, oyun biraz devam ettikten sonra halaya dönüşür, halay büyüğerek devam eder. Bu arada güveyiğe paralar yapıştırırlır.
Güveyinin oynamasından sonra, kalabalık dağılmaya başlar. Ama çalgı susmaz, oyunlar oynanıp, halaylar çekilir. Eğlence geç vakitlere kadar devam eder. Geç vakitlerde kalabalık iyice dağıldıktan sonra, düğün evindeki müsait bir odaya girilerek güveyinin arkadaşları tarafından oyunlar oynanıp paralar yapıştırılır. Güveyi ve gençler tarafından ellerine kına yakıldıktan sonra uyumak üzere misafirler evlere taksim edilirler.
Düğünün ikinci ve son günü gelin alma hazırlıkları başlar. Öğlene doğru yola çıkan düğüncüler, gelin evine çalıp oynayarak giderler. Gelin baba ocağından çıkacağı zaman kız evinde hüzün başlar, bu hazırlıklar devam ederken dışarıda klarnetin yanık sesi duyulur.
Atlar eğerlendi anam geldi gapuya
Gız cehizin topla anam doldur terkiye
Şimdi gızlar başlar anam yanık türküye
Doldur pınar doldur anam ben gider oldum
Anamı, babamı terkeder oldum.
Gelin ağlatma havası ile evden çıkan gelin ata bindirildikten sonra, düğüncüler yola koyulurlar ve çalgının vurmuş olduğu yol havası ile yola devam ederler. Bu arada kız evi ile erkek evi arasında çocuklar ve gençler tarafından düğüncülerin önleri kesilir ve bahşişler alınır. Güveyi, Sağdıç ve arkadaşları evin damında düğüncüleri bekler. Gelin eve gireceği zaman kapıda durur, güveyi ise mendil içerisine konan elma, leblebi ve bozuk paraları gelinin başına atar, yere düşen paralar çocuklar tarafından kapışılır. Bundan sonra gelinle güveyi içeri alınır. Kapıda duran Kaynana Gelin ve Güveyinin üzerine Kuran ve ayna tutar. Çalgı ise bir süre cezayir havası çalmaya devam eder.
Bahçeye geçilir, çalgı yöremize ait ağır hava büyük cevizin dibi, leylani gecegühavalaranı çalmaya başlayınca gençler halaya kalkar, oyun oynandığı esnada sağdıç güveyiyi halaya getirir, halay giderek kalabalıklaşır, Breeey, Maşallah, maşallah nidalarıyla düğün tamamlanmış olur.
Gelin Göre (Yüz Açımı)
Düğünlerin bitmesinden bir gün sonra Ağın ve çevresinde önceden hazırlanan düğün evine yakın bir bahçede gelin göre yapılır. Çevremizde buna yüz açımıda denir. Çevredeki kadınların ve kızların çoğu gelin göreye gelirler. Yüz açımına gelenler geline; para, altın, eşya gibi hediyeler getirirler. Gelin kendine ayrılan bir yerde sandelyede oturur. Bütün gözler gelinin üzerinde toplanır. Buna gelinin süzülmesi denir. Gelin için bu sıkıcı bir durumdur. En sonunda gelin oyuna kaldırılır. Yemekler yenip gelin helvası dağıtıldıktan sonra yüz açımı son bulur.
Ağın ve çevresinde ki düğünlerde klarnet, keman, cümbüş ve davul çalınır. Düğünlerde oynanan oyunlar ise şunlardır. Leylani, Gecegü, Büyük cevizin dibi, Ağır hava, Hayriye, Kol havası, Zurna havası, Maya havası, Çayda Çıra, Dik hava, Delilo, Nurey, Tamzara, Tirnanna ve Çiftetelli.
Şenlikler
Ağın ve çevresinde yörenin kültür değerlerini ve folklör zenginliklerini sergilemek ve iç turizmi canlı tutmak için Şenlikler düzenlenmektedir. Bu şenliklerden ilki Ağın Kültür ve Turizm Derneği tarafından 1990 yılından bu yana muhtelif aralıklarla devam eden Ağın, Kültür ve Sanat şenliğidir. İkincisi ise Beyelması Köyünü Güzelleştirme ve Kültür Derneği tarafından 1989 yılından günümüze muhtelif aralıklarla devam eden Beyelması leblebi şenliğidir.,
Yöresel El Sanatları
“Yöremiz dar ve kapalı ekonomik bölge olduğundan dışa açılması mümkün olmamıştır. Durum el sanatları bakımından da aynıdır. Kendine yeterli olmayı kabullenmiştir. Ağın?da geleneksel el sanatları kalmamıştır. Eskiden yapılan el sanatlarından bazılarını aşağıda sıralıyoruz. 1-Çömlekçilik, 2-Dokumacılık, 3-Yemenicilik, 4-Nalbantlık, 5-Tüfekcilik, 6-Değirmencilik
Yöreye Ait İnançlar
Ağın ve çevresinde köstebeğin yığdığı toprağa göre kışın nasıl geçeceği tahmin edilir. Yığılan toprak ince ise kışın uzun ve karlı gececeğine az ise kışın hafif geçeğine inanılır. Gök gürleyince eşik arasında durulmaz.İki bayram arası düğün yapılmaz, nikah kıyılmaz.Alıç ağaçları bol meyve verdiği zaman kışın çok olacağına, az meyve verdiği zaman kışın az olacağına inanılır.Akşamları tırnak kesilmez.Yine kış mevsimi ile ilgili bir inanış. Ağaçların yaprağı alt taraftan sararır ise, kışın zorlu geçeceğine, üst taraftan sarar ise hafif geçeceğine inanılır.Gelin giden kızla birlikte bir de iğ gönderilir, bunun anlamı ise gelinin yeni evinde iğ gibi dönerek çalışmasıdır v.b.Gece vakitsiz öten horoz uğursuzluk getirir.Bacaklarının arasından bakan çocuk eve misafir getirir.Gece Gökyüzünden bir yıldızın kayması bir kişinin ölmesi demektir.Makas yada bıçak elden ele verilmez. Verilirse veren ve alanın arası bozulur. Ya yere konulur yada eldeki bıçak veya makasa tükürülüp, sonra verilir.
Ağın ve Çevresindeki Yer Adları
Ağın ve çevresindeki yer ve mevki adlarının bir çoğu konuşulan dil gibi özbe öz Türkçe dir. Üstelik diğer Türk boyları da aynı mevki ve yer adlarını kullanmışlardır.Böğürlü Dağı: Feribot İskelesinin Güneybatı yönüne düşen dağ.Cebeciler: Bahadırlar yöresinde bir mevki ( Baraj suyu altında kaldı)Çelebi Deresi: Beyelması Köyünden gelen dere ve mevki ismiKurt Kayalar: Ağın?la Kaşpınar Köyü arasında bir mevkiKeklik Paharı: Hekemat tepesi ile Beyelması arasında bir yerAladağ ve Karadağ: Ağın?nın batısındaki ve kuzeyindeki dağlarKarağaç: Üçdutların arkasında bir mevkiSamsor Deresi: Ağın, Şenpınar arasında büyük susuz dere.Enerle: Kaşpınar köyünden 2 km ileride ve göl kenarında bir mevkiGazel Mezarlığı:Osman Tepesi ile Firen Beyi arasında bir mevkiDarı Bükü: Saraycıkla Dürümlü Köyü arasında bir mevki adı.Kanlıca Maşat: Kaşpınar köyünden bir km uzaklıkta ve güney batı yönünde tepe.Tanısa: Şenpınarla, Bahadırlar arasındaki geniş düzlük alanlar.
Koca Karı İlaçları
Yurdumuzun her yöresinde olduğu gibi bizim yöremizde de modern tıptan farklı ilaçlar, koruyucu ve tedavi edici olarak kullanılmıştır. Bir kısmı hâla kullanılmaktadır. Bunlardan bazıları Kılıç Yağı: Kesik Tedavisinde Merhem Olarak, Kurt Ciğeri: Çocuğu Olmayan kadınlar için, Haşlanmış Soğan: Patlamamış çıban tedavisinde, Kara Taş: Akrep ve Arı Sokmalarına karşı, Dabaz Otu: Cilt te oluşan kırmızı lekeler için, Nezle Otu: Nezle Tedavisi için v.b.
Ekmekler
Sac Ekmeği (Ekşili Ekmek): Leğende, una su ve maya ilave edilerek yoğrulur, hamur ekşimeye bırakılır, hamur kabarınca ekmek pişmeye hazır demektir. Ocakta sac üzerinde ekmek pişirilir. Yöremizde en yaygın pişirilen bir ekmek türüdür. Sıcak sıcak üzerine tereyağı sürülerek yenilebilir.Yufka, Katmer ve Kömbe: Tüm Anadoluda olduğu gibi Ağın?da yaygın olarak pişirilen bir ekmek türüdür. Yufka iki kadın tarafından pişirilir. Biri hamuru ince olarak açar diğeri ise ocakta saç üzerinde yufkayı pişirir. Katmer ise yufkanın üzerine yağ sürülüp katlanır tekrar bunun üzerine yağ sürülerek sacda pişirilir. Kömbe de aynıdır yalnız buna yağla birlite tavada kızartılan ince doğranmış soğan ve kıyma konulur.Taplama Ekmek: Mayasız pişirilir, ekşili ekmekten ince yufkadan kalındır.Değirmen pağacı: Eskiden suyla çalışan değirmenlerde pişirilirdi. Mayasız hamurla pişirilir. Tuz katılmaz, değirmenin bir köşesinde yapılmış olan ocakta pişirilir. Yöremize ait bir ekmek türüdür.
Çorbalar
Ayranlı çorba, Erişte Çorbası, Gurutlu Çorba, Sütlü Çorba, Tarhana Çorbası, Umaç Çorbası, Borani Çorbası ve Ayranlı Köfte.
Gurutlu Çorba: Eskiden yapılan Ağın’da unutulmaya yüz tutmuş bir çorba türüdür. Gurut, çökeliğin kurutulmuşu demektir. Çökelik pasta biçiminde şekillendirilerek damlara serilir ve güneşte kurutulur, Kurutulan Gurut (Çökelik) belli miktarlarda leğene konur, su ilave edilerek elin tavanı ile ezilir, bu işlem bayağı zordur. Gurutun ezilip ayran kıvamına gelmesi uzun zaman alır. Gurut nohut gibi oluncaya kadar ezilir. Yöremizde buna meşük denir. Diğer taraftan tencere de döğme ve nohut pilav oluncuya kadar pişirilir, soğuduktan sonra ayrı bir leğen de üzerine Gurut ayranı dökülür, karıştırılıp soğumaya bırakılır.
Diğer Yemek Türleri
İçli Köfte,Ayranlı Çorba,Kavurma, Kızartma, Galagoş, Köfte, Gıldırikli Köfte, sırın, Mercimek Köftesi, Biber-Kabak-Patlıcan-Yaprak Dolması, Taze Fasülye, Kuru Fasülye, Patates Yahnisi, Karnı Yarık, Perper aşı, Patates Kavurması, Mıkla, Patlıcanlı Pilav, Baturmu, Domatesli Pilav, Yapraklı Pilav, Yemlikli Pilav, Yağda Yumurta, Ekmek Kızartması, Tirit, Un Helvası, Çingene Helvası, Sütlaç, Pelize, Pelverde (Dut pekmezi ve Mişmiş ten yapılır.) Üzüm pekmezi,Dut pekmezi, Kabak Reçeli, Vişne-Ayva-Elma ve Kayası reçeli vb....
Ağıtlar
Konu itibarıyla Ağıtlar bütün Türk Dünyasında benzer özellikler göstermektedir. Acı olaylar karşısında etkilenen Türk İnsanı üzüntülerini ve duygularını mısralar halinde Ağıtlara dökmüştür. Ağıtlar şiir şeklinde okunduğu gibi bazen de okuyanın yorumuna göre kendisine has ezgi biçimiyle de okunur.Biz burada Ağın’lı şair Zeynep ÖZMEN tarafından Keban Barajı yapıldığı yıllarda köyleri ve arazileri su altında kalan köylüler için yazdığı ağıttan bir-kaç dörtlük sunuyoruz.
1994 Yılında altı meslektaşı ile görev yaptığı Tunceli İli Mazgirt İlçesinin köyünde Millet ve Vatan uğrunda şehit düşen Öğretmen Rüstem ŞEN'e Ahmet SAMUR tarafından yazılan ağıttan bir-kaç dörtlük sunuyoruz.
BARAJ ÜZERİNE AĞIN
Şu Murat, kalksaydı aradan,
Hiç biri istifade etmedi verdikleri paradan,
İşte muhacir olduk gidiyoruz buradan,
Bize yardımcı ol, yeri göğü yaradan.
Çok güzeldir, Südereğin Muharpur düzü,
Tarlalarımızın başında geçiriyorduk yazı,
Apartman katına çıkarsalar bizi,
Yine memleketimizdedir hepimizin gözü.
Hacı şöför ökürtüyle ağladı,
Orada olanların yüreğine dağladı,
Gittiği yerin ne tarlası var ne bağı,
Aldığı parayı bir tek eve bağladı.
Çok güzeldi köyümüzün havası,
Baraj yapılınca döküldü evlerimizin sıvası,
Ah şu barajın yüzünden,
Bozuldu hepimizin yuvası
Zeynep ÖZMEN
ÖĞRETMEN RÜSTEM ŞEN
İlin Elazığ'dı ilçense Ağın,
Fidan gibi boyun, tam gençlik çağın,
Biz bilemedik yavrum, neydi adağın?
Al kanlar içinde yatan Rüstem'im
Tunceli dağında, Mazgirt elinde,
Sevgi yüreğinde, kalem elinde,
Yağlı kurşun yemiş on beş yerinde,
Rüstem'im Rüstem'im aslan Rüstem'im
Al kanlar içinde yatan Rüstem'im
Görev aşkı onda namustu, ardı,
Karanlık beyinlere ışık saçardı,
Daha yapılacak çok işi vardı,
Rüstem'im Rüstem'im aslan Rüstem'im
Al kanlar içinde yatan Rüstem'im
Ahmet SAMUR
FIKRALAR
İbik Dayı, Osman Ağa, Kortikoğlu, Çuhadargilin Sabri Dayı, Hayrullah Çece ve diğerleri
Ağın ve çevresinin fıkra zenginliğine önemli katkı sağlamışlardır.Ağın’da fıkra tiplerinin önemli ismi İbik Dayı (1867-1943) Ağın’nın Uzungil Mahallesinde yaşamış Nükte ve olayları, hazır cevaplılığı ile Ağınlıların ince zekasını ortaya koymuştur. Fıkaraları Prof. Dr. Saim SAKAOĞLU tarafından derlenmiştir. Ağın halkı arasında fıkraya temsil de denmektedir. Halk fıkraları ya insanların ya da köy ve kasabaların eksik yönlerini belirtmek için anlatır.
ALLAH YARDIM ETSİN
Kohpinik köyünden birkaç kişi çaya balık avına giderler, birden yağmur yağmaya başlar, hemen torun altına girerler ve Allah yardım etsin açıkta kalana derler.
ATEŞ ÇIKARIYOR
Sakal tıraşı gelen İbik Dayı traş olmak için Berber Mehmet Ustaya gider. Berber İbik Dayının sakalını sabunladıktan sonra başlar sakalını kazımaya. Canı yanan İbik Dayı daha fazla dayanamaz.
-Yavrum Mehmet senin bu ustura neden yapılmış der. Berber sorunun asıl maksadını kavramadan cevap verir.
-Çelikten Dayı
-Belli der İbik dayı çelikten olmasa gözümden böyle ateş çıkarmı.
YOL VERGİSİ
İbik Dayının yaşadığı yıllarda hayvan besleyen kişilerden sayım vergisi, yol yapmakla yükümlü olanlardan ise yol vergisi alınırdı. Sayım vergisi Koyun, Keçi, İnek, Öküz gibi hayvanlardan alınır, At ile Eşşekten alınmazdı. Bir gün Aliuşağı mahallesinden Çavuş Emi hasta olan eşeğinden söz ederken;
-Eşek ölürse deriye yüzüp ineğin sırtına geçireceğim ki sayım vergisinden kurtulayım der. İbik Dayı’da;
-Sen o deriyi kendi sırtına geçir ki yol vergisinden kurtulasın diyerek taşı gediğine koyar.
HEKMAT’IN TRENİ
Palaz Ahmet Dayı’nın oğlu Hekmat askerde parasız kalır. Babasından para istemenin yollarını düşünür ve Babasına güzel bir mektup yazar.
-Sevgili Babacığım, Ağına tren getireceğim, pazarlığını yaptım, ikiyüzelli liraya anlaştık, yüz lirasını verdim, geriye kalan yüzelli lirayıda bana gönderki gelince treni alıp geleyim.
Palaz Ahmet Dayı’da Hekmat’a yüz elli lirayı postalar ve gördüklerine,
-Bizim oğlan tren almış , askerden gelince getirecek der. Hekmat askerliğini bitirir ve Ağın’a gelir. Babası tren getirmediğini görünce,
-Hani Hekmat tren...der. Hekmat bunun da planını kurmuştur.
-Baba Vallaha treni tam feribota yükleyecektim. Namussuzun tekeri kaymasın mı yallah! Doğru denize yuvarlandı.
YAVRUSUNU DA BANA VER
Otomobilin Ağın’a ilk geldiği yıllarda, Beyelması (Hozakbur) köyüne bir kamyon gider. Köylüler arabanın etrafını çevirirler. Ayşe Bacı da arabanın etrafında dönüp durmaktadır, getirdiği bir burma otu kamyonun önüne koyarak, kamyon şöförüne döner.
-Nolursuz bunun yavrusu olursa onu da bana verinki seveem der.
KÜPÜ KIRIN
Kohpinikli kadının biri bir gün küpte yayık yayıyormuş, işi bittikten sonra yayığı temizleyip evin dışında bir yere koymuş, öküz gelip küpe kafasını sokmuş, komşularıyla birlikte ne yapmışlarsa öküzün kafasını küpten çıkaramamışlar. Köyde herkesin akıl danıştığı Fatime isminde bir kadın varmış, komşuları bunun üzerine kadına git Fatime’ye danış demişler. Bunun üzerine Fatime,
-Öküzün boğazını kesin demiş. Öküzün boğazını kesmişler başı yine çıkmayınca, tekrar Fatimeye danışmışlar, Fatime bu seferde,
-Küpü kırın, küpü kırın demiş.
KOYUN POSTU
Çuhadargilin Sabri Dayı nın evine kız kardeşi Hatiçe Bacı üzüntülü ve heyecanlı bir vaziyete gelir.
Sabri Dayı,
-Bu ne hal bacı der, Hatiçe bacı ağlayaraktan.
-Ula Sabri o devrülesi Küzneli Ekrem ( Zamanın Belediye Başkanı) geçileri galdurirmiş, benimde iki tane geçim var, ben nedejeğim. Sabri dayı bunun üzerine;
-Üzülme bacı bundan kolay ne var, senin keçilerin kolik (boynuzsuz) değil mi? Oda sevinerekten
-Hee...der. Sabri dayı devamla
-Keçilerin sırtına iki tane koyun postu geçirdin mi, Çoban da bir şey anlamaz, belediye de. Bunun üzerine Hatiçe Bacı,
-Vay aklın da sevem seni de der ve kardeşinin boynuna sarılır. Sabri Dayı buna ilave olarak.
-Aman bacı kimseye söylemeyesin bu iş ciddi, bildiğin gibi değil der. Hatice bacı sevinerekten doğru komşusu Numan Amca’nın yanına gider (Numan Amca ise zamanın belediye meclisinde üye, keçilerin kaldırılması için birlikte karar alınmış) ve komşusuna,
-Nömen Efendi sende goyun posti var mi?
-Ne edeceksin gız diye karşılık verir. Hatiçe Bacı,
-Sabri dedi ki kimseye söyleme. Hatiçe bacı bakar çaresi yok, durumu anlatır.
-Goyun postini geçilerin sırtına geçürüp davara gatajağım der. Numan Amca gülmekten konuşamaz, olay kısa zamanda Ağın’da duyulur.
YONCA TOHUMU
Çuhadargilin Sabri Dayı Zıraat Dairesinde çalıştığı yıllarda, Sabri Dayıyı tanıyan ve köyünde uyanık olarak bilinen bir köylü vatandaş yonca tohumu almak üzere Ağın’a gelir ve Sabri Dayanın yanına uğrar. Ondan Yonca tohumu ister ve Sabri dayı da o anda jeton düşer, yonca tohumunu vermek istemez, yonca tohumunun bittiğini bir hafta sonra geleceğini söyler. Bu arada Sabri Dayı üşenmeden inşaat telini alarak, penseyle küçücük tohum şeklinde doğrar ve küçük bir kese kağıdına kor, Köylü vatandaş bir hafta sonra tekrar Sabri Dayının yanına uğrar. İçi yonca tohumunu andıran, küçücük tellerle dolu kese kağıdını alır ve ağır olduğunu hissedince,
-Bu nasıl tohum ağır Sabri Dayı!... Diye sorar, Sabri Dayı’da
-Bu tohum yeni üretilen Amerikan malı der. Köylü vatandaş ikna edilmiş bir vaziyette köyüne döner. Hazırlamış olduğu tarlasına tohumu eker, belli bir süre bekler tabii ki tohum bitmez, üzgün bir durumda tekrar Ağın’a gelir ve soluğu Sabri dayının yanında alır.
-Bu ne biçim tohum? Bitmedi der. Sabri dayıda ciddi ve ikna edici bir tavırla,
-Bu tohumun özelliği bu sene bitmez, seneye fışkırır diye karşılık verir.
*(Bu fıkralar bahse konu Sabri Baykut’un oğlu Mahir Baykut’tan derlenmiştir. Derleme: A.Remzi Erdoğan)
EFSANELER
Ağın ve çevresinde efsaneler üzerine henüz kapsamlı bir araştırma ve inceleme yapılmış değildir. Ancak Ağın ve köylerinde halk arasında anlatılan Efsaneler değerlendirildiğinde bunun zengin bir kaynak oluşturduğu görülecektir.
ALADAĞ’LA BÖĞÜRLÜ EFSANESİ
(Aladağ’la Böğürlü, Ağın’ın batı yönlerinde iki küçük dağdır. Bunlardan Böğürlü, toprak kayması sonucu, belki birkaç yüzyıldan beri azar azar yıkılıyor; Aladağ da, yanında yöresinde taşıdağı değişik renkte topraklar nedeniyle, yağmur yağıp sel çıktığında kırmızımsı sular akıtıyor.Böğürlü dağı denilmesinin sebebi toprak kayması olduğu zamanlarda manda ve öküz böğürmesini andıran sesler duyulmasıdır.)
Bir zamanlar, Aladağ’la Böğürlü dolayları, ekinlerin boyuna ulaşan gür otlar ve renk renk çiçeklerle süslü şirin bir yurt köşesiydi. Dağların yamaçlarında şemsiye gibi açılan her türden çam ağaçları, benek benek çevreyi canlı kılan köylerin çevresinde bağlar, bahçeler ve bunların içinde her türden meyveler manzarayı zengin kılıyordu. Bu zenginlik içinde, herkes işinde gücünde, çiftinde çubuğunda kaygısız ve mutlu yaşardı.
İşte bu yıllarda, bir Aladığ’ın, diğer Böğürlü’nün yamacında yerleşik iki köyde, aynı yaşlarda iki yağız delikanlı yaşıyordu. Bunlardan ikise de çocukluk dönemlerinden biri " el bebek, gül bebek" özenle bakılıp büyütülmüşlerdi. Gürbüz, güçlü-kuvvetli idiler. Henüz onbeşinde bile taşı sıksalar suyunu çıkarırlardı. Delikanlılık çağlarına geldiklerinde her ikisinin de anası:
-Vereni gurban! Dengini bulsak da başgöz etsek, derlerdi. Ama onlar kendilerinin dengi, dünya güzeli gibi eş olacak hatunu çoktan bulmuşlardı. Bulmuşlardı ya, aksiliğe bakın ki, her iki genç de aynı kıza aşık olmuştu.
Günü gelip kız istemeye gidildiğinde, rastlantı bu ya, her iki aile de aynı gün ve aynı saatte kız tarafının kapısını çalmışlardı. Ayrı ayrı yerlerde müjde haberi bekleyen delikanlılar ise, bu kötü durumu duyunca çılgına dönmüşler ve kısa sürede onlar da kız evinin önüne gelmişlerdi. İki aile birbiriyle söz düellosu yaparken, delikanlılar hemen kavgayı başlattılar. Biri bıcakla diğerini ağır yaraladı, diğeri de kılıçla hasmının etinden bir parça uçurdu.
Hayırlı ve yararlı bir girişim, henüz başlamadan büyük yıkıma dönüşünce, ailleler yasa pusa boğulmuş olarak evlerine döndülür. Yaraları sarılan ve yataklarına alınan aşıklar, öfke ve çaresizlik içinde bu kez de birbirlerine kargışta bulunmaya başladılar. Kılıçla yaralanmış olan, kendisinin bıçakla yaraladığı delikanlı için:
-Dileğim odur ki, Allah seni bir dağ yapsın. Dünya var oldukça her yanında yaraların kanasın.
Bıçakla yaralanmış olan delikanlı da hasmı için:
-Dilerim Allah seni bir dağ yapsın. Dünyanın sonuna değin toprakların bölük bölük bölünsün eteklerine aksın.
Bu kargışların ardından, her iki aşığın dileği Allah tarafından kabul olunur. Bunlar birer dağa dönüşürler. Bu dağlardan biri Alada, diğeri Böğürlü dağıdır. O günden beri, ne zaman ki yağmur yağar, sel çıkar, Aladağ’dan kan rengini andıran kırmızı sular akar. Yine o günden bu güne her Cuma, Böğrlü dağında toprak kayması olur, bölük bölük topraklar dağın eteklerine doğru süzülür iner. ( Mehmet ORHAN-Dünden Bugüne Ağın Sh.209)
Halk Oyunlarımız
Yöre Kültürünün tanıtımında en etkin rol halk oyunlarıdır. Halk oyunlarının hangi kişiler tarafından oluşturulduğu bilinemez. Çevre il ve İlçelerle büyük benzerlikler ve farklılıklar izlenmektedir.
Ağında oynanan halk oyunları
AĞIN OYUNLARI
|
ELAZIĞ OYUNLARI
|
EĞİN OYUNLARI
|
Leylani (Varyant)
Büyük Ceviz (Varyant)
Tombulum
Tenekeye Un Bastım
Zurna Havaları
Mayalı Halay
Eski Maya
Ağır Kol Oyunu
Ağın Üç Ayağı
Ninayi
Kemer Ağır Kalkmıyor
Engin Dağı
Allılar
Tırnana (Varyant)
|
Çayda Çıra
Büyük Ceviz (Varyant)
Delilo
Fatmalı (Norey)
Avreş
Halay(Dik)
Tamzara
Leblebici
Temür Ağa
|
Anom Anom Eğinlimisin
Bebek
Hayriye
Dut Ağacı
Hostanın Bademleri
Tırnana
Gecegü
Meşenin Tepelisi
Leylani (Varyant)
Bahçeye İndimdiki
Karaçor
|
Atasözleri
Her atasözü toplumsal bir gerçeği dile getirip dini ve ahlaki değerlerle bütünleşerek söylenmiş olan veciz sözlerdir. Ağın da yapılan derlemelerde daha ziyade bir cümleden meydana gelen Atasözlerinin söylediği görülür. Bunun yanında iki mısradan oluşan ve şiir şeklinde söylenen Atasözleride tesbit edilmiştir.
Ağlarsa anam ağlar, gayrısı yalan ağlar.
Akıl akıldan üstündür.
Ağır otur ki batman gelesin.
Ağlayanın malı gülene hayretmez.
Akşamın hayrından Sabahın şerri iyidir.
Allah dağına göre kışını verir.
Ateş düştüğü yeri yakar.
Beleş bekmez baldan tatlıdır.
Çorbana ne doğrarsan kaşağına o gelir.
Dedesi koruk yemiş, torununun dişi kamaşmış.
Eşeğin kuyruğunu elin yanında kesme, kimi uzun der, kimi kısa.
Eskisi olmayanın yenisi olmaz.
Elin atına binen tez iner.
Eşeğin yükü ağır olmazsa yola gitmez.
İyiliğe iyilik olsaydı, koca öküze bıcak olmazdı.
Yazın başı pişenin, kışın aşı pişer.
Deyimler
Bütün Türk Dünyasında söylenen deyimler gerçek anlamları dışında mecazi bir anlam taşıyan kalıplaşmış sözlerdir. Orhun Abidelerinden gönümüze kadar deyimlere rastlamaktayız. Anadolunun her yerinde olduğu gibi, Ağın ve yöresinde de deyimler yaygın olarak söylenmektedir.
Aç gezip kuyruğunu dik tutmak.
Akıl fukarası.
Atlı sığar, itli sığmaz.
Baş yok, buğ yok.
Çağayı kundakta, gelini duvakta eğitmeli.
Geline duvak, eve suvak yaraşır.
Önü nohut kavurur, arkası harman savurur.
Değirmenden gelenden pağaç umulur.
Cıngır ayaz.
Ençiti merhabası.
Eme geçmek.
İt yatağında ekmek ufağı.
Guru guru gadan alam.
Takgur taggur öğünde ölem.
Şer boncuğu.
Şeri ıssız dağlara
Yöremizde Söylenen Bazı Dualar
Aklınla bin yaşayasın.
Analı babalı büyeyesin.
Allah utandırmaya.
Dert yüzü görmeyin
Bir yastıkta kocayasız
Allah yavruların bağışlaya
Berhudar olasın
Murat alasın
Yolun izin açık ola
Yöremizde Söylenen bazı beddualar
Arada, ortada galasın.
Boyun bosun devrüle.
Bir mezarda yatasın, bin mezardan sesin gele.
Dilin lal ola.
Dilin at arısı soha.
Dilin alına.
Ettiğin çekesin.
Etin töküle.
Gözlerin avcuma gele.
Garna gırsi. (Karın ağrısı)
Toprağı başına goyduğum.
Gızıl gurt duta da salmaya.
Gün güneş görmeyesin.
Hortlayasın.
Kor top olasın.
Toprağ başan ola.
Zıkkımın kökünü yiyesin.
Yetişmeyesin
Ağın ve Çevresindeki Konuşulan Bazı Kelimeler
Ağartu :İnek, Koyun gibi hayvanların sütünden elde edilen yağ, peynir, yoğurt
Ahpun :Hayvan gübresi
Alaf :Otlardan hazırlanan hayvan yemi
Arağa :Ev yapımında duvar arasına atılan ağaç
Arıstak :Damlı evlerde ağaçlı taban
Ayam :Hava, Hava Durumu
Baran(Kırgızca) :Su arkı
Becit :Önemli, öncelikli
Baroş :Kazanın büyüğü
Bıldır(Kırgızca) :Geçen yıl
Boççik :Birşeyin uç yada dipteki kısmı
Cıbıl :Beş parasız, pulsuz
Cıngırayaz :Gece bulutsuz gökyüzü
Çağa :Küçük çocuk, bebek
Çantik :Küçük Çanta
Çarğ :Eski evlerde banyo yapılan yer
Çor :Hastalık yada, cinli kimse
Çebiş :(Kırgızca): İkiyaşındaki keçi
Çemkürme :Laübali bir şekilde karşı gelme
Devlik :Belli bir dönem için yapılan tedarik
Dımbılik :Şişkin, fazla yemekten karnı şişmiş
Dılpik :İnce, küçük dal
Gavar :Suyu birkaç kola bölerek dağıtan ark
Fölt :Küçük tüfek
Gıggılik :En yüksek tepe
Gıristik :Bez parçasından yapılan mum
Halçik :Ana dallardan çıkan küçük dal
Hıla :Sofra bezi
İlinçağ :Salıncak
Kortik :Küçük çukur
Kındik :Üzüm salkımlarındanki küçük dalcıklar
Lülük :Küçük delik
Meşveret :Gizli anlaşma
Mişmiş :Zerdali, kayısının aşısız olanı
Möhkem :Sağlam dayanıklı
Pağaç :Değirmende yapılan ekmek
Pağıllanma :Kıskanma, çekememe
Poşovar :Yeni çimlenmiş ekin
Püşürük :Toprak evlerin damlarına serilen çamur
Sehen :Tabak
Süğük :Damın duvardan taşan sal dizilmiş kısmı
Şiplik :İnce çubuk
Şişlağh :Şımarık
Tümürlevü :Tahıl ölçüsü
Yeylik :Hafif
Zoğna : Eski tip ağaç kapıların ağaçtan yapılan dili
Bunların yanında Ağın ve civarlarında Uygurca kelimelere rastlamakta mümkündür. Bunlardan bazıları ve anlamı:
Ayvan : Eski evlerde genellikle üst katlarda önü açık salon
Samsor :Ağın’da bir mevki adı olup, Samsor’un dere olarak geçer
Yalavuz :Yalnız, tek.
KIRGIZCA KELİMELER
|
OKUNUŞU
|
ANLAMI
|
bıldır
|
bıltır
|
geçen yıl
|
börtmek
|
börtmek
|
şişmek, kabarmak
|
çebiş
|
çebiş
|
iki yaşında keçi
|
ahır
|
akır
|
hayvan barınağı
|
şıvga
|
şıvga
|
ince
|
çayan
|
çayan
|
yengeç
|
çıyrık
|
çıyrık
|
ip büken alet
|
çorkuluk
|
çorholok
|
kalın dudak
|
KAYNAKÇA
Dünden Bugüne Ağın ( Mehmet Orhan)
Ağın Düşün ve Sanat Dergisi
Yöresiyle Ağın (İsmail Beydemir)
Ak Topraklar Üzerinde Bir İlçe (Günerkan Aydoğmuş)
Her Yönüyle Kemaliye (Kemaliye Kaymakamlığı)
Ahmet Samur
Ahmet Remzi Erdoğan
Harput Yollarında (İhsak Sungurluoğlu)